BEN KİMİM?
Merhaba. Ben Reyhan Tanın. 90’lı
yıllarda henüz daha yirmiye bile ulaşmadığım yaşlarda biri karşıma çıkıp
gelecekte bir blog açacaksın ve orada kendini tanıtıp insanlara ulaşacaksın deseydi
eminim bu kişiye deli gözüyle bakardım.
O zaman tek bildiğim insanların birbirlerini tanımasının tek yolunun yüz
yüze görüşmek yoluyla olduğuydu. Oysa şimdi ne kadar farklı her şey. Şu anda yazdığım bu satırlar çok kısa bir
süre sonra yüzünü bile görmediğim kim bilir kaç kişiye ulaşacak. Öncelikle size kendimden biraz daha
bahsedeyim. 1974 İstanbul doğumluyum. Küçükken tek hayalim Matematik öğretmeni
olmaktı. Dedem Cebir, Geometri
kitaplarının yazarı aynı zamanda Vefa Lisesinde hocalık yapmış merhum Turan Tanın, babaannem ise dedemin genç
yaşta vefatından sonra kitaplarını tasnif edip yayına devamını sağlayan
İstanbul Kız Lisesi Matematik Öğretmenlerinden Talia Tanın idi yani Matematik öğretmeni olmayı istemem hiç te
tesadüf değildi adeta bana teslim edilen bir bayrak, bir mirastı. Ancak bu misyonum ilkokul sonrası girdiğim sınav
sonrası değişecekti. Bu sınavda çok iyi bir puan almama rağmen ilkokul müdür
yardımcımız sıralamamı yanlış yapmış ve sırf bu yüzden benden düşük puan
alanlar Anadolu lisesine giderken ben o zamanlar çokta popülaritesi olmayan
Kültür Kolejini kazanmıştım. Her şeye rağmen yine de koleji kazanmış olmama
sevinmem, ailemin bu okulun ücretini ödemeyeceğini öğrendiğim an son buldu. Belki de kaderimi tamamen değiştiren bu olay
beni bu günlere getirdi. O yıl önümdeki
tek seçenek mahallemizde bulunan ortaokula kaydolmaktı. Bu okulda bazılarıyla hala irtibat halinde
olduğum çok değerli hocalarım oldu, bu anlamda hiç pişman değilim ancak o okula
başlamış olmak benim elime verilen bayrağı terk etmeme sebep oldu. Artık tek bir hedefim vardı, üniversite sınavında
İngilizce bölümünü kazanmak ve Kültür kolejinde okumuş kişilerle aynı sıraları
paylaşmak. Şimdileri anlıyorum bunun
nasıl ağır bir yük olduğunu. Ben altı
yıl boyunca var gücümle çalıştım, İngilizce derslerinin seçmeli olduğu bir
dönemde, çoğu dersi kendi anlatmaya pekte gönüllü olmadığı için İngilizce öğretmenimizin yerine kendim anlatarak, rehber öğretmenimin ‘kızım
sen manyak mısın neyine güveniyorsun da bu bölümü kazanacaksın daha bu okuldan
dil bölümünü kazanan kimse olmadı’ kelamlarına inat yılmadan çok
çalışarak, hiç bir dershaneye gitmeden, özel ders almadan tamamen kendi azmimle ve
1991 yılında çok iyi bir puan alarak 17 yaşındayken Marmara Üniversitesi
İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandım. Ama işte buraya kadardı her şey. Kazanmak
yeter sanmıştım oysa ki hayatımın en zor , en ezik yıllarını orada geçireceğimi nereden bilebilirdim. İlk yıl neredeyse bütün derslerden kaldım ve
bu benim hiç alışık olmadığım bir durumdu ve başlı başına bir travmaydı. Sonra o dönem bölüm başkanı olan, odasına
bile girmeye çekinilen tabiri caizse bölümün korkulu rüyası meşhur hocası
merhum Prof.Dr.Özcan Başkan hocam
beni fark etti. Bir gün yanına çağırdı
beni. ‘Kızım sen buraya nereden geldin? diye sordu. Ben kendisine mezun olduğum liseyi
söyleyince, bak çocuğum sen çamurdan çıkmışsın burada bataklığa saplandın ama
ben sendeki azmi gördüm eğer çalışmaya devam edersen iki yıl daha zorlanacaksın
ama sonra buradakilere ders verecek konuma geleceksin.’ dedi. O ruh halimle
bundan daha güzel sözler duyamazdım ve bir insan nasıl motive edilir ben
sevgili hocamdan öğrendim ve o okulu defalarca bırakmak istememe rağmen onun
sözleri ve desteği bana hep güç verdi ve
bu şekilde mezun olabildim. Ancak yine de bir şeyler eksikti, ne kadar
çalışsam da okuduğum bölüm bana zevk vermiyordu ki o yıllarda gerçekten çok
revaçta olan ve birçok kişinin hayalini kurduğu bir bölümdü. Mezun olur olmaz
hemen atanabiliyordunuz, şimdiki gibi KPSS sınavı yoktu. Ama başkalarının ne düşündüğü değil senin ne
istediğin önemliydi ve ben tam olarak ne istediğimi 1995 yılında sevgili hocam Yrd.Doç.Dr. Semai Tuzcuoğlu’nun bana
önerdiği ‘Aşkın Celladı’ kitabını okumamla anladım. Bu aynı zamanda hayata gelme sebebimi anlamam demek oldu. Bu kitap ünlü bir
psikiyatrist olan Irvin D.Yalom’un hastalarıyla yaptığı görüşmeleri anlattığı
bir kitaptı ve daha bu kitabın yarısına geldiğimde o zamanlar tuttuğum
günlüğüme şu satırları yazacaktım. “Bugün 'Aşkın Celladı' kitabını aldım şimdiden yarısını bitirdim. Bu kitabı bitirdiğimde
eminim tamamen psikolog olmaya karar vermiş olacağım. Ben psikolog olmak için yaratılmışım.” Bu
his kalbime öyle bir düştü ki onu takip eden yıllarda hiç bırakmadı, ne var ki
hayat beni hep farklı yerlere sürükledi ve ben defalarca niyetlenmeme rağmen
bir türlü bu isteğimi gerçekleştiremedim ve sonunda 2012 yılında önüme bir
fırsat çıktı ve son çalıştığım yer olan 'Erciyes Üniversitesi Yabancı Diller
Bölümü'ndeki okutmanlık görevimden ayrılarak, 17 yıl sonra hayallerimi
gerçekleştirmek üzere yeniden öğrenci olmaya karar verdim ve büyük bir aşkla ve
şevkle okuduğum Psikoloji bölümünden 2016 yılında yüksek onur derecesiyle mezun
oldum. Bu bölüm ve dört yıl boyunca yaşadığım tecrübe bana yeni bir hayat verdi
sanki daha önce ben hiç yoktum ve yeniden doğdum. Şu anda bu satırları yıllarca hayalini
kurduğum psikologluk mesleğini icra ettiğim ve her köşesini büyük bir heyecan
ve aşkla döşediğim yeni ofisimden yazıyorum.
Çok sevdiğim hatta telefonumda kızım diye kaydettiğim onun da bana
anneciğim dediği eski bir öğrencim aradı beni geçen gün tebrik için. Hocam dedi siz
zaten hep psikologtunuz sadece şu anda bunu belgelendirdiniz. Çok mutlu oldum
çünkü ben aslında hocalık sıfatıyla da hayalimi gerçekleştirmişim demek ki , onca
yıl sandığım kadar da kayıp değilmiş sadece zamanını beklemişim belki de önce
tecrübe sonra diploma kazanmışım buna da şükür asıl olan hizmettir adın ünvanın çok ta önemi yok bence. 17
yıllık öğretmenlik hayatı da bana çok şey kazandırdı ve en önemlisi de bir sürü
güzel çocuklarım oldu gurur duyduğum.
Blog yazarları neler yazar pek bir fikrim yok ama ben kendimi anlatmak
istedim. Yaptığım işi anlatan bir web sayfam yok, cv yazmadım belki de eski
kafalıyım. Ben insana hizmet edeceğim ve
en güzel reklam insandır. Ben kendim
olursam bana gelen de kendini bulur diye düşünüyorum. Tam 22 yıl sonra
psikolog oldum o halde artık hizmet zamanı ölene kadar elden ayaktan düşene
kadar. Hepiniz sevgiyle kalın…